1) AMELİYAT:
Keloid Skarları
Bu tür skarların revizyonu lokal anestezi altında yapılan ve hastaneye yatmayı gerektirmeyen bir uygulamadır. Hasta 1-2 gün içinde işine dönebilir ve dikişler 1 hafta sonra alınır. Çok büyük keloidlerde deri yaması uygulaması gerekebilir.
Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın keloidler inatçı bir şekilde tekrarlama eğilimi gösterirler. Bazen öncekinden daha büyük bir şekilde yeniden oluşabilirler. Bu nedenle cerrahlar cerrahi çıkarma ile beraber steroid injeksiyonu veya radyoterapi uygulaması gibi kombine yöntemleri seçebilir. Hatta üzerine yaklaşık 1 yıl kadar devam etmesi gereken baskılı pansuman yöntemlerini önerebilir.
Hipertrofik skar
Bu tür skarlarda eğer konservatif tedavi yeterli değilse cerrahi eksizyon düşünülebilir. Skarın büyüklüğüne göre bu uygulama genel veya lokal anestezi altında yapılabilir. Steroid tedavisi cerrahi ile kombine edilebilir ve yaklaşık 1 yıl veya daha fazla steroid uygulaması gerekebilir.
Kontraktür ve Yapışıklıklar
Yanık ve diğer yaralanmalar geniş deri kayıplarına yol açar, böyle bir yaralanmada yara kenarlarının birbirine doğru kasılması ile kontraktürler meydana gelir. Bu kontraktürle komşu olan kas ve tendon yapılarını da etkileyerek hareket kısıtlılıklarına yol açar. Kontraktürün tedavi edilmesi sıklıkla deri grefti(yama) veya flep uygulamasını gerektirebilir. Bazı vakalarda Z-plasty veya doku genişletici yöntemleri kullanılabilir. Bazen fonksiyonun tam sağlanması için cerrahiden sonra fizik tedavi yapılması da gerekebilir.
Z-plasty: Z-plasty, skarın derinin doğal hat ve kıvrımlarına mümkün olduğu kadar uygulanarak daha az belirgin olmasının sağlandığı cerrahi bir tekniktir. Z-plasty ile kontraktürün neden olduğu gerginlik de rahatlatılabilir. Her skar Z-plastiy’e uygun değildir. Bu girişimde eski skarı uzaklaştırılır ve küçük üçgen deri flepleri oluşacak şekilde her iki kenarında insizyonlar yapılır. Bu flepler daha sonra farklı bir açıdan yarayı örtecek şekilde düzenlenirler. Sonuçta skara Z şekli verilmiş olur.Z-plasty, skarın kaybolmasını sağlayamaz, ancak daha az göze batar olmasına yardımcı olur. Yine de skarın bir kısmı derinin doğal hattının dışında kalabilir.
2) KORTİKOSTEROİD ENJEKSİYONLAR
Hakkında yapılmış olan çalışmaların yetersizliğine rağmen triamcinolone (bir çeşit steroid) enjeksiyonu diğer tedavilerin yetersiz olduğu durumlarda ilk etapta keloidlerin, ikinci etapta ise hipertrofik skarların tedavisinde etkili olduğu yönünde doktorlar arasında fikir birliği vardır. 1960’lı yıllardan beri kullanılmalarına rağmen kesin etki mekanizması bilinememektedir. Tedaviye cevap verme oranı %50 ile %100, tekrarlama oranı ise %9 ile %50 arasında değişmektedir. Bu neticeler tedavinin, cerrahi müdahale ve cryoterapi gibi tedavilerle beraber yürütüldüğünde başarılı olduğunu göstermektedir.
Intralesional kortikosteroid enjeksiyonu standart dozda çözülmez triamcinolone (40 mg/ml) kullanıldığında bile şiddetli acıya sebep olmakta ve hastaların %63’ünde uygulamanın yan etkileri olan cilt artrofisi, depigmentasyon veya telangiectasias görülebilmektedir. Topikal steroidler kullanılmakta ancak bu steroidlerin epiteliyumdan dermise emilimi yeterli miktarda gerçekleşememektedir. Yapılan rastsal çalışmalarda topikal steroidlerin yanık sonrası oluşan biçimsizlikleri düzeltmediği gözlemlenmiştir.
3) RADYOTERAPİ
Radyoterapi, hipertrofik skar ve keloidler üzerinde, cerrahi müdahale ile birlikte mono-terapi olarak uygulanmaktadır. Ancak tedavinin mono terapi olarak uygulanması çelişkilidir, zira uygulama sonrası bazı durumlarda carcinoma (kötü huylu tümör) gözlemlenmiştir.
Radyoterapi’de tedaviye cevap verme oranı %10 ile %94 olmakla beraber tekrar oluşma oranı %50 ile %90 arasındadır. Araştırmalar, radyoterapi’nin yetişkinler üzerinde uygulanmasını ve diğer tedavilerin sonuçsuz kaldığı durumlarda tatbik edilmesi önermektedir.
4) LAZER TERAPİ
Lazer terapi daha az skar oluşmasını sağlamak amacıyla dokuların tahribi için kullanılmaktadır. Ancak, bu uygulama argon ve karbondioksit lazerleri ile yapılan uzun vadeli çalışmaların sonuçları neticesinde şüphe uyandırmıştır. Karbondioksit lazerleri keloidlerin eksizyonun da başarılı olmuş ancak keloidin gelişimini ve tekrarını engelleyememiştir.
Taramalı karbondioksit lazerleri yanık yaralarının debridmanında kullanılmış ancak klinik olarak iyileşmiş bir skar sağlayamamıştır. Bu bulgular herkes tarafından doğrulanmamış olup tekrarlama yüzdesinin de yüksek olması sebebiyle keloidlerin tedavisinde karbondioksit lazeri kullanımı herkes tarafından onaylanmamıştır.
Argon lazeri tedavisine ilk olarak 1970’lerde başlanmış ancak çalışmalar uzun vadede iyileşme sağladığını göstermemiştir. Bu tip lazerler karbondioksit lazerlerinden daha fazla termal hasara yol açtığı gibi daha yüksek oranlarda tekrar oluşum göstermiştir.
5) SİLİKON ÖRTÜ
Silikon örtü 1980’lerin başından beri keloid ve hipertrofik skarların düzeltilmesinde kabul edilen bir tedavi şekli olmuştur. İlk başta oluşan şüphelere rağmen sonradan silikon örtünün verimliliği anlaşılmış ve plastik cerrahi uzmanları tarafından standart tedavi yöntemi olarak benimsenmiştir. Yapılan çeşitli çalışmalar ve deneyler neticesinde silikon örtünün hipertrofik skar ve keloidlerin tedavisinde güvenli ve verimli bir yöntem olduğu anlaşılmıştır.
Poliüretan film gibi, geçirgen veya yarı geçirgen filmlerin ve silikon içermeyen örtülerin verimlilik açısından yeterli delil gösteremedikleri gözlemlenmiştir. Silikon örtü daha çok çocuklar veya farklı tedavi yöntemlerin acısına dayanamayacak insanların üzerinde kullanılabilir.
Silikon tabakalar, ağrısız, etkili ve az komplikasyonu olan bir tedavi şeklidir
6) BASI TERAPİSİ
Bası terapisi hipertrofik skar ve keloid tedavisinde 1970’lerin başında beri kullanılmaktadır. Hipertrofik yanık skarlarının standart tedavisi olmakla birlikte birçok yanık merkezi tarafından birincil tedavi olarak uygulanmaktadır. Tedavinin başarılı olabilmesi açısından basının 24 ile 30 mm / Hg arasında ve 6 ile 12 ay süre ile uygulanması tavsiye edilmektedir.
Bası terapisi (kompresyon ortezleri) skarlaşmayı önlemekle kalmaz, aynı zamanda ilerlemiş skar dokusunuda geriletir. Bası terapisi ile belirli hücrelerin hipoksisi arttırılarak fokal dejenerasyona engel olunur ve skarda maturasyon sağlanır.
7) KONTRAKTÜR VE YAPIŞIKLIKLAR DA TERMOPLASTİK ATEL KULLANIMI
Hastanın avuçiçi yanmışsa ve bu yanık kendi halinde iyileşmişse kontraktür dediğimiz olay oluşabilir. Kontraktür, yanığa bağlı olarak o bölgedeki cildin çekip büzülmesidir. Bu durumda hastanın parmakları gitgide kapanır, hasta parmaklarını açamaz hale gelir. Başka bir örnek vermek gerekirse koltukaltı yanan bir kişinin koltukaltı cildi kendi iyileşmişse burada da kontraktür gelişebilir ve hastanın kolunu yana doğru açması, kaldırabilmesi çok zor ve ağrılı bir hal alabilir.
Gerilmeye sahip bu tür skarlar fiziksel desteğe ihtiyaç duyarlar. Bu fiziksel destek de termoplastik atellerle en sağlıklı şekilde sağlanabilir. Bu termoplastik ateller sıcak suda istenilen şekil verildikten sonra sabit bir atel malzemesi haline gelirler. Bu atellerin aynı zamanda silikon içeren çeşitleri, skar oluşumunu engellemiş olurlar ve atelin uygulandığı bölegeye yapıcağı baskıyı azaltırlar. Hafif gerilmelerde 6 hafta, daha şiddetli gerilmelerde 6 ay’a kadar skarların atellenmesi gerekmektedir.
8) KRİOTERAPİ
Krioterapi tek başına 2 veya daha fazla seanstan sonra %51 ile %74 oranında keloidi düzleştirmektedir. Şiddetli akne skarların tedavisinde fayda sağlamaktadır. Bu terapinin sıkıntıları arasında birkaç haftalık operasyon sonrası iyileşme dönemi ve sıkça görülen kalıcı hiperpigmentasyon yer almaktadır. Diğer yan etkileri ise, orta düzeyde cilt atrofisi ve acıdır. Sonuç olarak, Krioterapi çok küçük skarların tedavisi ile sınırlı kalmaktadır.
SKAR TEDAVİ ÇEŞİTLERİ | KOMPLİKASYONLARI |
Ameliyat |
|
Radyoterapi |
|
Lazer Terapi |
|
Steroid |
|
Topikal Steroid |
|
Krioterapi |
|
Silikon tabakaları ve bası terapisi ağrısız, etkili ve az komplikasyonlu tedavi şekilleridir. Bu iki tedavi çeşidi de uzmanlar tarafından kabul görmüş ve hem skarları önlemede hem de tedavisinde birincil tedavi olarak kullanılmaktadırlar.
Özellikle alternatif tedavi çeşitlerindeki riskleri almak istemeyenler, çocuklar ve yaşlılar gibi acıya dayanamayacak hastalar üzerinde kullanılmaktadırlar.