Deri Eşdeğeri Nedir? Tarihçesi...

DERİ EŞDEĞERİ NEDİR

Deri eşdeğerleri ilk olarak yaranın kapatılarak çevresel zararlı etkenlerden korunmasını ikinci olarak da yara iyileşmesini aktive eden ve uyaran faktörler ile optimum bir yara iyileşme ortamı sağlayan, deriyi ( epidermis/ dermis ) taklit eden yapıda olan ürünlerdir. Deri eşdeğerleri canlı dokulardan veya günümüzde, canlı dokuyu taklit edebilen sentetik materyallerden ve bileşenlerden elde edilmektedir.

Deri eşdeğerlerinin kullanım alanları;
Yüzeysel, kısmi kalınlıkta veya derin yanık vakalarında, eklem ve yüz bölgelerindeki yanıklarda, kronik veya iyileşmeyen yaralarda, donör bölgelerinin kapatılmasında, özellikle otolog deri grefti alanı konusunda sıkıntı yaşanan durumlarda deri eşdeğerleri birincil tedavi olarak kullanılmaktadır.

DERİ EŞDEĞERLERİNİN TARİHÇESİ

Deri biyolojik olarak oldukça aktif bir organdır. Sahip olduğu bir çok kompleks fonksiyon arasında en önemlisi kişiyi çevresel zararlı etmenlerden korumasıdır. Bu bariyerin akut veya kronik kaybı organizmanın hayatta kalabilmesi için temel doku onarım mekanizmalarının devreye girmesini gerekli kılar. Bu süreçle derideki yara iyileşmesinin normalde beklenen sonucu hasar görmüş yüzeyin re-epitelizasyonudur

Yanıklar, venöz ülserler, diyabetik ülserler veya akut yaralanmalar gibi nedenlerle ortaya çıkan deri defektleri yara bölgesinden sıvı, elektrolit ve protein kaybına ve bakteriyel invazyona neden olabilir. Bu süreçlerin bir kısmı eğer yara kapatılırsa veya kaybedilen deri bir yara örtüsü veya deri eşdeğeri ile replase edilebilirse önlenebilir. 1871'de Reverdin'in deri greflerinin kullanımını bildirmesinden beri, deri defektlerinin onarımında hastanın sağlıklı bir bölgesinden alınan kendi derisinin tam kalınlıkta veya kısmi kalınlıkta deri grefti olarak kullanılması cerrahi "altın standart" haline gelmiştir.

1970 yılında Jankezovic, 1982 yılında Gray, 1988 yılında Tompkins tarafından yanık yarasının erken tanjansiyel eksizyonunun ve onarımının yanık mortalitesinde, yara sepsisi gelişiminde, yanık yarasının ciddi kontaminasyonunda, hastanede kalma süresinde ve potansiyel toksik antibiyotiklerin kullanım oranında belirgin bir azalmaya neden olduğu gösterilmiştir. Yanık cerrahlarının bu noktada karşılaştıkları ikilem, erken eksizyonla ortaya çıkan defektin onarımı için özellikle vücut yüzeyinin %30-40'ından fazla olan yanıklarda otolog deri olarak kullanılacak yeterli sağlam deri bulunamaması olmuştur.

Ciddi yanığı olan hastaların tedavisinde yeni bir perspektif 1975 yılında Reinwald ve Green insan keratinosit kültürü tekniğini geliştirdiklerinde ortaya çıkmıştır. 1981 yılında O'Connor ve ark. Yanık hastalarına ilk kez otolog keratinosit tabakalarını transfer etmişlerdir . Keratinosit kültürlerinin kullanıma hazır hale gelmek için 3-4 hafta gibi uzun süre gerektirmesi ve uygulama zorlukları gibi nedenlerden dolayı bu gelişme yanık cerrahlarının ikilemine son vermemiştir. Bu durum, araştırmacıları yanık defektlerinin onarımında sentetik materyeller kullanmaya yöneltmiştir. 1981 yılında Burke ve ark. Ciddi yanık yaralarının rekonstrüksüyonunda başarılı şekilde iki tabakalı yapay deri kullanımını ilk defa bildirmişlerdir.

Yara bakımının yıllar içinde artan sosyoekonomik önemi ve yara iyileşmesinde etkili olan hücresel ve biyokimyasal olayların aydınlanmasını sağlayan bilimsel gelişmeler problemli yaraların iyileşmesinde bir çok gelişmiş teknolojinin kullanılmasına olanak sağlamıştır. 1980'li yıllarda gelişmeye başlayan doku mühendisliği teknolojisi sayesinde hasar görmüş organların onarım ve rekonstrüksiyonunda yeni ufuklar açmıştır. Doku mühendisliği ile üretilen ve klinik kullanıma sunulan ilk organ deri olmuştur.